Ana içeriğe atla

Galip Erdem - Uyuyanlara Ağıt


                                Uyuyanlara Ağıt

"Biliyorum düşünmeyi sevmiyorsunuz. Düşünürseniz rahatınızın kaçmasından korkuyorsunuz. Yuvanızın temeline dinamit koymak istiyorlar diyoruz aldırmıyorsunuz. Sözümüze kulak verirseniz tedbir almak gerekeceğini anlıyor, zahmete girmek istemiyorsunuz. Bir tek endişeniz var: Gününüzü gün etmek, dilediğiniz gibi yaşamak."
      Galip Erdem

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sen ve Ben - Abdurrahim Karakoç

              Sen ve Ben Gün değil, hafta değil, ay değil Beş sene, on sene sonra gelsen de Bu canım durdukça tende İyi bil Beklediğim sensin. Bazen bir demet gül alırım elime Bazen ıhlamur çiçeği Her şeyin doğrusu ve gerçeği Kokladığım sensin. Cebimde mektubun olmayabilir Ne çıkar fotoğrafın yoksa masamda Öğrenmek istersen eğer Gel, sevda iklimime gir Açılmamış gönül kasamda. Sakladığım sensin. Yağan yağmur duyar mı bilmem Topraktaki mutluluğu? Ve güneş vurunca topraktan yükselen buğu Doldursun diye Yerle gök arasındaki boşluğu En masum sevgiye Eklediğim sensin. Uykudayken, uyanıkken Uzakta ve yakında Sen olmasan da farkında Gidip gidip arada bir Yokladığım sensin. Gökçekimi (sh. 28)       Abdurrahim Karakoç

Hüseyin Nihal Atsız - Geri Gelen Mektup

                Geri Gelen Mektup           Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden? Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu. Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse; Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan, Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse... Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla, Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla! Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım; Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım. Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın, Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın, Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin; Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin! Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden, Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden... Hasret sana ey yirm...

Mehmet Emin Yurdakul - Anadolu

A N A D O L U Yürüyordum; Ağlıyordu ırmaklar; Yürüyordum; Düşüyordu yapraklar; Yürüyordum; Sararmıştı yaylalar; Yürüyordum; Ekilmişti tarlalar. Bir ses duydum, dönüp baktım, bir kadın: Gözler dönük, kaşlar çatık, yüz dargın; Derileri çatlak, bağrı kapkara, Sağ elinin nasırında bir yara.. Başında bir eski, püskü peştemal, Koltuğunda bir yamalı boş çuval.. Ne o bacı? – Ot yiyoruz, n’olacak.! Tarlan yok mu? – Ne öküz var, ne toprak. – Bu güne dek ırgat gibi didindim; – Çifte gittim, ekin biçtim, geçindim, Bundan sonra.. Kocan nerde? – Ben Dulum; – Kocam şehit, bir ninem var, bir oğlum. Soyun sopun? – Onlar dahi hep yoksul.! – Ah Efendi, bize karşı İstanbul – Neden böyle bir sert, yalçın taş gibi? – Taşraların hayvanlık mı nasibi? Hayır hayır, bu nasibi almak için doğmadın. Onun için doğdun ki sen kadınlığın hakkıyla Ocağının karşısında saadete eresin, Göğsünü kabarttıran anneliğin aşkıyla Evladına südün gibi pak duygular veresin. Sen bir aziz yol...